EĞİTİM SİSTEMİMİZ VE YENİ İLKÖĞRETİM PROGRAMI

Küreselleşmeyle birlikte eğitim ve eğitim teknolojileri alanındaki gelişmeleri takip etmekte zorlandığımız bir gerçektir. Yani bilgi çağından yeterince yararlanamamaktayız.. Adeta mucizevî gelişmelerle karşı karşıya olduğumuz yeni dönemde gelişmiş toplumların pragmatist çizgilerinden oldukça uzak bir noktadayız.

      Peki neden? Bizde eksik olan nedir? Sadece birkaç tanesine değinecek olursak: Hükümetlerin politik ve yanlı kararları, Milli Eğitim Bakanları ve bürokratların sık değişmesi, değişimden sonra görevi devralanların tekrar başa dönmesi, eğitim fakültelerinin ideal öğretmen yetiştirememesi ve öğretmenlerin teknolojiyi kullanamamaları ve buna benzer birçok sebep sayabiliriz.

     Bakınız geçmişte uygulanan eğitim programlarını değerlendirdiğimizde, sonuçlarının istediğimiz noktada olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız.

       Türkiye'nin de içinde bulunduğu 60 ülke "Uluslararası Eğitim Başarısı Değerlendirme Kuruluşu "IEA" üyesidir. Ülkemiz, bu kuruluşun yürüttüğü, 8.sınıflarda matematik ve fen bilgisi araştırması projesine katıldı. Türkiye bu ülkeler arasında matematikte 31. fen bilgisinde 33.sırada yer almıştır. Bu örnekle eski eğitim programımızın uluslararası standartlara ya uygun olmadığını ya da uygun hale getirilmediğini görüyoruz.

     Geleneksel eğitim anlayışımız daha önceki programları olumsuz yönde etkilemiş olabilir, ya da uygulanan programlar kusursuz ve mükemmel olmayabilir. Ama programlara ön yargı ile yaklaşılması daha deneme sürecinde iken eleştirilmesi, zaman içerisinde eksiklerin giderilmemesi olumlu sonuç vermesini engellemiş ve sık sık yeni programların oluşumuna neden olmuştur. Dolayısıyla eğitim sistemimiz yazboz tahtasına dönmüştür.      

     Yürürlükte olan programların etkili olmaması birazda öğretmenlerimizin tutumu ile ilgilidir. Öğretmenlerimizin önce kendi eksiklerinin ne olduğuna bakmadan sürekli sistemi eleştirmeleri ise ayrı bir olumsuzluk örneğidir. Bakanlığımızın mükemmel program çıkarmadığını kabul etsek bile bu programlara öğretmenlerimizin de çok katkısı olduğunu düşünmüyorum.

     Oysa öğretmen sınıfa girdikten sonra vicdanı ile baş başa kalmaktadır. Öğretmen kısmen de olsa programın aksaklıklarını kendi kişisel becerisi ile giderilebilir. Hani "Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur"  derler ya . Ama maalesef öğretmenlerimiz okumuyorlar işte? Çünkü öğretmenlerimizin büyük bir kısmı yeterli donanıma sahip değildir.

      Öyle ise programdan çok öğretmen yetiştiren üniversitelerin kendilerini yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Madem okullar birer değişim kurumlarıdır, o halde başta öğretmenlerin değişimleri ve gelişimleri şarttır. Çünkü teknolojiyi de eğitim programlarını da kullanacak olan yine öğretmendir.

      Birde yeni programa göz atalım; Avrupa standartlarına yakın bir programdır. Program amaç, içerik, yöntem ve değerlendirme olmak üzere dört temel başlıktan oluşuyor.

     Amaç, nasıl bir insan yetiştirmeyi ve bu insana kazandırılacak davranışı tanımlamaktır. Yani araştırma, sorgulama becerisinin yanı sıra teknolojiyi kullanma becerisi ile başarma zevkinin aşılanması esas alınmıştır. Başka bir deyişle birey yetiştirmeye yöneliktir.

     İçerikle de, bilgi hacmi azaltılarak, deneyim hacmi artırılmıştır. Bireye hayatında ihtiyaç duyacağı bilgiler verilecektir. Ayrıca öğrenmenin bir bütün olarak verilmesi öngörülüyor. İçeriğin diğer bir amacı da olgu, kavram ve ilkelerin birden fazla öğretilmesi hedeflenmektedir

     Yöntem ise, amaç ve içerik olarak belirlenen konuların öğrenciye nasıl ve hangi araçlarla verileceği ile ilgilidir. Bu programda, öğretmenin pasif öğrencinin ise aktif konumda olması benimsenmektedir. Yani öğrenci merkezli etkinliklerde, öğrencinin aktif rol oynaması istenmektedir.

     Dolayısıyla öğrencinin öğrenmeye yönlendirilmesi ve merak uyandırılması içinde okulla sınırlı kalmaması, çevre ve çevrede yaşanan olaylar, ekonomik etkinlikler, doğal hayat öğrencilerin öğrenme sürecine önemli katkı sağlamalıdır.

     Ayrıca ders kitaplarına ek olarak öğrencilerin başka kaynaklara yönlendirilmesi programın diğer bir özeliğidir.

    Son öğe olan değerlendirme ise, amaç, içerik ve yöntemlerle gerçekleştirilen öğrenimin ne kadar etkili ve yeterli olduğu hakkında bir sonuca ulaşma işidir.

     Yeni programın en önemli özeliği sadece öğrenmeyi değil öğrenme sürecini de değerlendirmektir. Ayrıca bu sistemde hem öğrenciler kendilerini değerlendirecek hem de veli ve öğretmenler öğrenciyi değerlendirecektir.

    Sonuç olarak uygulamaya konulan program ümit veridir. Bu program toplumun bütün katmanları tarafından kucaklanmalı ve destek görmelidir. Bu konuda özelikle öğretmen ve yöneticilere büyük görevler düşmektedir. Programın zaman içerisinde aksayan yönleri giderilmeli daha da faydalı hale getirilmelidir. Aksi takdirde bebek ölü doğacaktır.

     MEB ve YÖK'e düşen görevler de vardır. Bakanlık programı hizmet içi eğitimlerle öğretmenlere çok iyi anlatmalı, YÖK ise öğretmen yetiştiren kurumların programını tekrar gözden geçirmeli ve donanımlı ve teknolojiyi iyi kullanan öğretmenler yetiştirmelidir.

    Kalemin kılıçtan keskin olduğunu telaffuz ettiğimiz şu günlerde bilgimizi ve kalemimizi güçlendirmenin yollarını arayanlara şükranlarımı sunuyor, yeni programın eğitim camiamıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

İbrahim Kaçıran
Özel Seçkin Koleji
Kurucu